Necdet Turhan 2002-2017 yılları arasında tamamladığı beş Kıta Projesininim kitap hazırlığını sürdürüyor. Hazırlık arşiv notlarından Kilimanjaro Tırmanışını anlatan bir bölüm. Turhan bu tırmanışı “ikinci ölümcül deneyimim” olarak adlandırmış. İlk ölümcül deneyimini 2005 Japonya Dünya Körler Maratonu’nda yaşıyor. Kilimanjaro sürecinden bazı notları şöyle;
İKİNCİ ÖLÜMCÜL DENEYİMİM KİLİMANJARO TIRMANIŞI (1)
BARANCO'DAN yaklaşık on saat sonra Barafu Kampına ulaşıyoruz. Kelimenin tam anlamıyla yorgunum. Yorgunluğumda giderek artan yüksekliğin yani azalan oksijenin etkisi büyük. Buzul anlamına gelen Barafu Bölgesi'nde çadırların topluca kurulabileceği düz bir alan yok. Eğimli ve hiçbir bitkinin olmadığı Barafu Kampı'nda büyük kayalar arasına çadırlar açılmış. Bizim kafileden Nejat Akıncı ile selamlaşıyoruz. Akıncı beni kutluyor. Sıkıntılıyım, kendimi pek iyi hissetmiyorum. Çevre de sıkıntılı. Çadırın fermuarını açıp bir iki adım düz ve sorunsuz yürümek neredeyse imkânsız. Her taraf kayalık. Elimde batonlarım olmasa tepetaklak gideceğim. Nevzat Öntaş her zaman yaptığı gibi bana çevreyi anlatıyor, dikkat etmem gerekenleri söylüyor. Daha sonra organizasyon rehberimiz Mustafa Kalaycı yanımıza geliyor ve yarınki tırmanış hakkında bilgilendirme yapıyor. Ona da sorular soruyor, rotayı kavramaya, beynimde canlandırmaya, zihin fotoğrafları yapmaya çalışıyorum. Zira beynimde gördüğüm yerleri tırmanmam daha kolay.
4600 m. Barafu Kampı Kilimanjaro 'da 4. gecemiz oluyor. Aslında yarım gecemiz demem daha yerinde olurdu zira gece yarısı 24:00 da zirve tırmanışımız başlayacak. Kilimanjaro faaliyetinin en zorlu olan bu bölümüne dair incelediğim tırmanış raporlarının özeti ise şöyle; Bazı katılımcılar kendilerini iyi hissetmediklerinden son kamp yerinde kalıp tırmanışa iştirak etmiyorlar. Tüm ekipler istisnasız gece yarısı yola çıkıyor. Tırmanış esnasında devam edemeyip geri dönen kişi sayısı tırmanışın bu etabında daha fazla. Gündeme gelen sağlık sorunları; uykusuzluk, rahat nefes alamamak, mide bulantıları ve baş ağrıları, aşırı rüzgâr ve soğuk sebebiyle ortaya çıkan dirençsizlik, performans yetersizliği vs. O gece Ben de uyuyamıyorum. Üstelik midem de iyi değil. Yediklerimin bana yaramadığını düşünüyorum. Hafif bir kahvaltı sonrasında gece yarısı tırmanışa geçiyoruz. Yorgun ve uykusuzum. Bu durumum Japonya Dünya Körler Maratonu başlangıcındaki halim ile aynı. Tırmanış gece yapılacağı için kafa lambaları takılıyor. Tabii benim kafa lambasının ışığına ihtiyacım yok. Çan sesini takip ediyor ve gerektiğinde yapılan yönlendirmelerden yararlanıyorum. Üç kişiyiz. Nevzat. David ve ben. Daha sonra Ernest de arkadan yetişip bize katılıyor. İki üç kat giyinmiş olmama rağmen üşüyorum. Üşümemin temel sebebi sert esip soğuğu ikiye katlayan rüzgâr. Sabaha karşı soğuk daha da artıyor. Rota patika niteliğinde. Ancak bazen basamaklar halindeki büyük kayaların aşılması gerekiyor.
Başlangıçta çan sesini ve Nevzat'ın gerektiğinde yaptığı yönlendirmeleri gayet iyi takip ediyor, dinamik ve seri adımlar atmaya çalışıyorum. Fakat giderek vücudum ağırlaşıyor, adımlarımda tökezlenmeler başlıyor. Nevzat durumun farkında. Nasıl olduğumu soruyor. "iyiyim; diyorum ancak normal bir yanıt olmuyor benimki. Sesim kısılmaya başlamış. Ağzım bir garip. Sanki damağım ve diş etlerim yukarıya çekilmiş. Tükürük bezlerim çalışmıyor, ağzımda yapışmalar, kurumalar başlamış. Mola veriyoruz. Bir kayaya yaslanıyorum. O da ne Nevzat'ın verdiği su bardağını elimi koordine edip ağzıma götüremiyorum. Su içmeme yardım ediyorlar. Nevzat kaygılı, "Dönmemiz gerekiyor" diyor. Susuyor, konuşmuyorum. Tuvalet ihtiyacım doğuyor. David bir kenara götürüyor. Onlara söylemiyorum ancak ishal olmuşum. Halsizliğim, ağzımdaki kuruma, damağımdaki ve diş etlerimdeki yukarı çekilme hissi, ses kısıklığım daha da artıyor. Nevzat tekrarlıyor; Dönelim. Bir de hava patlarsa mümkün değil dönemeyiz" Hava kısmen aydınlanmış durumda.
Son mola yeri Stella Point'e hayli yakınız. "Dönmeyelim; diyorum. Fakat sesim kısık ve hırıltılı, zor çıkıyor. Ses tonum boğuk, rahat konuşamıyorum. Nevzat hem bana direttiğim için çok kızgın hem de sorumluluğumu taşıdığı için çok kaygılı. İnadım karşısında öfkesini kontrol edemiyor; "Siktir git, ama dönemeyeceksin" diyor."