Ülkemizde atletizm ve dağcılık yapan tek görme özürlü sporcu Necdet Turhan
Ağrı Dağı'na tırmandı. Yıllardır dağcılık yapan ODTÜ Dağcılık ve doğa sporları
kolu onur üyesi Turhan 21 temmuz 2002 tarihinde başladığı tırmanışta Ağrı
Dağı'nın 5137 metrelik zirvesine ulaşmayı başardı. Bursa Nilüfer belediyesi
sponsorluğu ile yapılan tırmanışın teknik sorumluluğunu ODTÜ dağcılık ve Kış
Sporları Kolu Antrenör'ü Nevzat Öntaş üstlendi.
Tırmanış ekibi Öntaş ve Turhan dışında Orta Doğu Dağcılık ve Doğa Arama
Kurtarma Derneği üyelerinden Hakan Kocakulak, Serkan Girgin, Bora Balya ve
Tuncay Canpolat'tan oluşmaktaydı.
2000 YILINDA DENEDİ 2002 DE ULAŞTI
Daha önce Uludağ ve Erciyes olmak üzere pek çok dağın zirve noktasına
ulaşmayı başaran, 2000 yılında da Ağrı Dağı'nda hazırlık niteliğinde bir
tırmanış yapan Turhan 24 Temmuz 2002 tarihinde oluşan zorlu koşullara rağmen
Ağrı'nın zirvesine ulaşmayı başardı.
Necdet Turhan ile Altı Nokta Körler Derneği genel Merkezi'nde yapılan söyleşiyi sunuyoruz.
-Necdet bey daha önce Türkiye Körler Federasyonu'nda yaptığınız basın
toplantısında Ağrı Dağı'na tırmanacağınızı söylemiştiniz, biraz öncede
görüntülerini izledik. Ağrı Dağı'na tırmanıp zirvesine ulaşmışsınız. Elbette
görüntüleri izlemekle tırmanmak farklı şeyler ve görüntüleri izlerken
yaptığınızın epey zorlu bir tırmanış olduğunu anladık. Ama bunu yaşayan
sizsiniz. Siz gerçekleştirdiniz. Süreci anlatır mısınız? Şu anda da
dudaklarınızda bazı yara ve uçukları gözlemliyoruz.
-Evet, dudaklarımda yanıklar ve yara kabuklanmaları var. dudaklarım ve
burnumun kenarları, güneş, rüzgar ve soğuğa maruz kalan yüzümün bu kısımları
şu an sorunlu vaziyette. bu yanıklar ağrı Dağı'nın 3500, 4000 metresine kadar
olan mıntıkalarında sıcaktan, daha yukarılarda da soğuktan ve rüzgardan oldu.
özellikle 4200 kampında ve daha sonraları ciddi hava koşulları vardı. Fırtına
denilebilecek tarzda. bu hava koşullarında Ağrı zirve gerçekleşti.
-Görüntülerde bir ara şiddetli dolu yağdığını gördük.O esnada firtına da
vardı galiba.
-Evet, 4200 metrede kamp attığımız yerde akşama doğru dolu ve ardından
karla gelen bir fırtına yaşadık. Öylesine ki, o bölge düz bir alan olmayıp
zaman içerisinde dağcıların taşları temizleyerek teraslar haline getirdiği, o
düzlüklere çadırların kurulup kamp atılan bir yer. Oynak taş ve kayalarla
kaplı bir mevki. Bizde o teraslardan birine yerleşmiştik. Ben bölgeyi 2000
yılında yaptığım deneme nitelikli çıkıştan biliyorum. Maruz kaldığımız dolu ve
ardından da kar yoğunluklu fırtına esnasında korktum. Şimşekler çakıyor,
dolunun çadırlara vurmasından doğan büyük bir uğultu, her yer gümbür gümbür.
Bu ortamda korktum. Bir taş kopup gelebilir refleksiyle kaskımı çadırın içinde
giyme ihtiyacı duydum. Böyle bir fırtına atlattık 4200 metredeki son kamp
yerimizde.
-Zirveye yaklaşırken izlediğimiz kadarıyla nefes almada problemleriniz var.
-Doğru.
-Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
-Nefes almadaki problemlerim şöyle; gerçekten nefes almada sorunlar
yaşadım. Aslında bu problemle özellikle yüksek irtifa koşullarında pek çok
dağcı karşılaşıyor. Bendeki sıkıntı, yürümedeki zorlanmalarım, 4500 metreden
sonra daha belirgin hal almaya başladı. Zira biliyorsunuz dağlarda oksijen
azlığı söz konusu ve yükseldikçe daha da azalıyor. Bu nedenle çabuk yorulup
kesiliyorsunuz. Orada bana arkadaşlarımın telkin ettiği bir şey vardı. Ben o
önermeyi de pek yeterince hayata geçiremedim. Belli bir ritimde fazlaca
hızlanmadan yürümemi ve adım atışlarıma uygun bir tarzda derin nefes almamı
önerdiler. Her nedense düzenli ve adımlarım ile senkronize derin nefes almayı
başaramadım. Yine derin nefes alıyordum. Ama arkadaşlarımın söylediğine göre
onlar için yeterli değildi bu. Özellikle zirve yakınlarında sorun bir parça
daha arttı. Artık kısa mesafelerde molalar istiyordum. Molalarda alabildiğince
derin nefesler çekip vücudumun maruz kaldığı oksijen borçlanmasını telafi
etmeye çalışıyordum. Öyle anlar oldu ki, tırmanış gerçekleşmeyecek gibi geldi
bana. Zirveye ulaşmam mümkün olmayacaktı sanki. Fakat molalarda derin dört beş
nefes alıp oksijen borçlanmamı giderdikten sonra kendime geliyordum, bu da
rahatlatıyor, bana moral veriyordu. Bu işin olabileceğine yeniden aklım
kesiyordu. Zaten görüntülerde gördüğünüz gibi kış koşullarında gerçekleşti.
Zirve tırmanışı, bilhassa 4900, 5000 metreden sonra fırtına vardı. Fırtına,
şiddetli rüzgarda devreye girince anladığım kadarıyla oksijen borçlanmam daha
da artıyordu.
-Yani oralarda çok ciddi performansa ihtiyaç var. Anlattıklarınızdan o
çıkıyor.
-Ben şunun çok önemli olduğunu bir kez daha gördüm. Ağrı'da daha önce bana
görme engellilerin nasıl dağcılık yapmaları gerektiği sorulduğunda öncelikle
atletizm yapmaları gerekir. Atletizm dağcılığın alt yapısıdır derdim. Bu
sözümün ne kadar doğru, önemli ve yerinde olduğunu özellikle 5 bin metreden
sonra bizzat kendim yaşayarak gördüm. Eğer atletizm antrenmanlarım olmasaydı
bu etkinliği çıkartamazdım. Çok daha zor olurdu benim için.
-Evet zorlu bir etkinlik olmuş sizin için. yaz koşullarında başlayıp kış
ortamında sona eren bir tırmanış. Bunu izledik ve gördük. Herhalde zirveye
ulaşınca büyük keyif duyuyorsunuz, yaşanılan o zorluklardan sonra.
-Şimdi işin doğrusu elbette mutlu oldum zirveye ulaştığımda. Fakat o keyfi
enine boyuna duygusallığı ile orada yaşayamadım. Çünkü zannediyorum dört, beş
dakika ancak kalabildik, zirve noktasında fırtına koşulları nedeniyle. Kısa
bir süre kalıp bazı çekimler yaptıktan sonra hızlıca geriye dönmemiz gerekti.
Kamera ile çekim yapan arkadaşımız Serkan Girgin'in eli dondu. Bu arada
Antrenörümüz Nevzat Öntaş bir miktar deneyimini de kullanarak 9-10 slayt
alabildi zirvede. İşin gerçeği bu zorlu koşullarda mutluluğumu duygusal
derinliği ile zirvede yaşayamadım, ta ki 4200 kampına kadar. 4200 kampına
geldik, ana kamp yerimiz, çadırlarımız orada. Arkadaşlar birbirimizi
kutluyoruz. Kamptan bazı kişiler bizi karşıladı, onlar bizi kutluyorlar. İşte
o anda çok duygulandım ve iki kez gözlerimden yaşlar boşandı.
-Sizi bizde kutluyoruz.
-Teşekkürler.
AĞRI DÖNÜM NOKTASI
-Bundan sonraki hedefiniz nedir?
-Bundan sonraki hedefim, iki yer düşünüyorum. Daha önce Ağrı sonrası için
Elburz kafamda netti. 5600 metre Kafkas dağlarında bir doruk burası. ve yine
bildiğim kadarıyla şu an Avrupa'nın en yüksek noktası olarak kabul edilmekte.
Burayı düşünüyordum. Fakat hem buraya ulaşmak değişik nedenlerle problemli,
hem de Ağrı tırmanışından sonra bir miktar farklı düşünmeye başladım. Elburz
için. Elburz'u gerçekleştirmek elbet isterim ama mali anlamda getirisi bir
miktar yüksek. Birinci problem bu. İkinci problem kamusal düzen yönüyle
sorunlu bir bölge orası. Orada güvenilir rehberler ile temkinli hareket etmek
zorundasınız. Üçüncü ve benim Ağrı sonrasında asıl önemsediğim problem, Elburz
gibi bir yere gitmeden önce ciddi hazırlıklar yapmam ve antrenmanlarımı daha
önemsemem gerektiğini düşünüyorum artık. Ağrı'da maruz kaldığımız çetin
koşullar dağcılığın ciddi bir aktivite olduğunu bana öğretti. Bu ciddiyetten
yaşadığım bazı küçük deneyimlerden hareketle önceden de söz ederdim. Ancak son
yaşadıklarım konuyu kafamda iyice netleştirdi. Bu anlamda Ağrı çıkışı benim
için bir dönüm noktası oldu diyebilirim. İki yer düşünüyorum demiştim. Diğeri
İran'da Demavent Dağı. Burası 5671 metre ve Elburz'a kıyasla aşağılarda, daha
güneyde kaldığı için nispeten daha kolay bir dağ Demavent. Elburz'dan önce
şimdi burayı düşünüyorum. Tabii sponsör bulmam halinde Sponsör konusu önemli.
Ekip benim için organize edilmesi gerektiğinden maliyet daha da artıyor.
-Ne kadar? örneğin Ağrı için ne kadar bir maliyet oldu?
-Ben bu noktada Bursa Nilüfer Belediye Başkanı Sayın Mustafa Bozbey' e
müteşekkirim. Kendisi aynı zamanda Belediye Spor'un da başkanı konumunda.
Yönetim kurulunda dosyam değerlendirildi ve Ağrı etkinliği için iki milyar
liranın üzerinde bir destek verildi. Bu harcama kapsamında bazı teknik
tırmanış malzemeleri yok. Bunlar ORDOS tarafından temin edildi. Yani teknik
malzeme ve diğer giderleri ile düşünüldüğünde gerekli finansman daha da
artıyor. Ama ben her şeye karşın beni çok aşmayan etkinlikler için sponsör
aramaya devam edeceğim.
Çünkü şu mesaj benim için önemli; Engellilerde
başarabilir diyorum. Engellilerde yeteneklerine göre ve ihtiyaç duydukları
olanaklara kavuştuklarında pek çok şeyi gerçekleştirebilirler. Ve pek çok
önemli şeyin altına imza atabilirler. Gerçi burada şöyle de bir sorun var.
Ben bu mesajımı ne kadar topluma iletebiliyorum. Zira halka beni yansıtan
medya genelde beni magazin yapıyor. Duygu sömürüsüyle kör dağcı diyorlar bana
ve iletmek istediğim mesaj, vermek istediğim realite ye hiç yansımıyor, ya da
geri planda kalıyor. Artık yansıtabildiğim kadarıyla da olsa mesajımı gerek
dağcılık gerekse atletizm yaparak topluma ulaştırma çabası içinde olacağım.
-Peki Necdet Bey teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Dudu Kütük
Altı Nokta'nın Sesi Gazetesi
Ağustos 2002 Ankara