Gözlerimle Değil Hislerimle Tırmanıyorum

Ağrı, Erciyes ve Beydağları’nın zirvesine çıktı, pek çok maratona katıldı. Kazandığı madalyalar ise 100’ü geçti. Beş kıtada beş maraton koştu, sırada beş kıtadaki dağlar var... Görme engelli milli atlet ve dağcı Necdet Turhan, Kilimanjaro’ya tırmanmak üzere Afrika’ya gidecekNecdet Turhan dağa tır...

Geri Dön

Ağrı, Erciyes ve Beydağları’nın zirvesine çıktı, pek çok maratona katıldı. Kazandığı madalyalar ise 100’ü geçti. Beş kıtada beş maraton koştu, sırada beş kıtadaki dağlar var... Görme engelli milli atlet ve dağcı Necdet Turhan, Kilimanjaro’ya tırmanmak üzere Afrika’ya gidecek


Necdet Turhan dağa tırmandığında ekipten bir arkadaşı çantasına bir zil bağlıyor. Turhan zil sesini takip ederek yönünü buluyor.

Pazar sabahı telefonuma gelen “üç ünlemli” bir mesajla uyanıyorum. “Kilimanjaro’ya gidiyorum!!!” diyor Necdet Turhan... Çok seviniyorum çünkü yıllardır tanıdığım görme engelli dağcı dostum Necdet beyin sponsor bulmak için iki yıldır nasıl uğraştığını biliyorum. Ertesi gün atlayıp gidiyoruz dağlarla iç içe yaşadığı Bursa’ya. Birlikte yaşadığı emekli öğretmen ablası Nazile Turhan‘ın yaptığı peynirli böreği yerken bir yandan da Necdet beyin anlattıklarını dinliyoruz heyecanla. “İnşallah Kilimanjaro’nun zirvesine Türk bayrağını dikeceğim” diyor.
Necdet Turhan 51 yaşında. ODTÜ’den şeref öğrencisi olarak mezun olmuş. Şu an Bursa Nilüfer Belediyesi Engelliler Danışma Masası Sorumlusu olarak çalışıyor. 23 yaşında geçirdiği bir kornea rahatsızlığı sonucu gözlerini kaybetmiş, ancak kimse onun yüzde 100 görmediğine inanamıyor. Çünkü o, dağlara tırmanıyor, maratonlarda kilometrelerce koşup görenleri bile solluyor. Dağlar ise en büyük tutkusu. Gözleri görmese bile kendi deyimiyle dağların “zihin fotoğrafını çekerek örümcek adam gibi” ilerliyor zirveye doğru. Ona göre tırmanmak için görmek gerekmiyor, kayayı hissetmek yeterli. Necdet Turhan ile başarılarını ve Bursa Nilüfer Belediyesi sponsorluğunda 29 Ağustos 9 Eylül tarihlerinde gerçekleştireceği Kilimanjaro tırmanışını konuştuk...

Kilimanjaro hazırlıkları nasıl gidiyor?
Çok iyi. Haftada üç kez 50 kilometre koşuyorum. Kilimanjaro’ya toplam 10 kişi gideceğiz. Kilimanjaro’nun yüksekliği 5895 metre. Bu dağa ilk Türk görme engelli dağcı olarak tırmanacak olmam gurur veriyor. Engelimiz bize engel değil, yeter ki engelliler engellenmesin, onlara olanak yaratılsın. Kilimanjaro’dan sonra sırada Avrupa’daki Mont Blanc, Kuzey Amerika’daki Rocky Dağları ve Avustralya Alpleri’ndeki Kosciusko Dağı var. Aslında ben Antarktika ve Kuzey Amerika’ya da gitmek istiyorum. Ama sponsor gerekiyor.

“Beş kıtada beş maraton ve beş zirve” projeniz tamamlanmak üzere yani...
Evet. Maratonlar bitti. 2002 yılında New York Maratonu’yla başladı proje. 42 kilometreyi 3 saat 53 dakikada koştum. Maratonlarda gören sporcuları bile bazen geçiyorum. Koşularda yanımda bir kılavuz sporcu oluyor. Aramızda kısa bir ip oluyor. Onu takip ediyorum. 2004’te Atina Klasik Maratonu’na katıldım. Bu, dünyanın en zor parkuru. 42 kilometre ama 30 kilometresi yokuş. Daha sonra Japonya Dünya Körler Maratonu’na, Sydney Maratonu’na ve Mısır’da Luxor Maratonu’na katıldım. Beş kıta tamamlandı, sadece beş kıtadaki dağlar kaldı.

Görmeden nasıl tırmanıyorsunuz? Size komut mu veriliyor?
Her zaman değil. Dağa dört-beş kişilik ekiple tırmanıyoruz. Önümdeki arkadaşın çantasında asılı çanın sesini takip ediyorum. Bu işin sırrı konsantrasyon; görmek gerekmiyor. Ben dağı hissederek tırmanıyorum. Çok özel durumlarda direktif alıyorum. Görenler ürkebiliyor bazen. Benim avantajım bile var: Gözlerim yüksekte kararmıyor.

“ODTÜ Dağcılık Kolu Onur Üyesiyim”

Hangi dağlara çıktınız?İlk zirvem 1994’te Erciyes’ti. Buraya iki kez, Beydağları’ndaki Tahtalı zirvesine ise üç kez çıktım. Ilgaz, Niğde Aladağlar ve Kaçkar buzuluna tırmandım. 2000 ve 2002’de 5137 metrelik Ağrı zirvesine çıktım. Uludağ’a çok çıktım, sayısını bilmiyorum.

Zirvede oturup çay-kahve içiyor musunuz?
Evet, içtiğim oluyor. Zirve çok güzel ama ben dağları bir bütün olarak seviyorum. Dağın eteğinde oturmak da hoşuma gidiyor. Dağlarda bir de çelik bir aparat içinde zirve defteri oluyor. Bu deftere duygularınızı yazıyorsunuz. Tahtalı zirvesinde bir engelli olarak zirveye ulaşmış olmaktan çok mutlu olduğumu yazmıştım, herkes çok duygulandı.

Hiç tehlike atlattınız mı?
Bir kere Uludağ’da ayağım kırıldı. Yanlış komut verdiler ben de telesiyejden atladım. Bunun dışında atlattığım büyük bir tehlike yok. Dağlara hep meraklıydım. Gördüğüm yıllarda Uludağ’ın derelerinde alabalık avlamak benim en büyük tutkumdu.

Dağcılığa nasıl başladınız?
1994’te ODTÜ’de atletizm ve dağcılığa başladım. ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları Kolu’na başvurduğumda beni çok garipsediler. Beni yürüyüş temelli iki etkinliğe aldılar, üçüncüsüne “riskli” diye almadılar. Ama ben dağlara tırmanmaya kararlıydım.

Ne yaptınız?
Hırs yaptım, dağcılık kolundan uzaklaşmadım. Onların atletizm antrenmanlarına düzenli olarak katıldım; kulis yaptım ve kendimi kabul ettirdim. Böylece atletizmle tanıştım. “Beni dağa götürün, kayaya dokunayım” diyordum. “Yapamazsın” demek bana aykırı geliyor. En azından denemek istedim. Beni kaya eğitimlerine aldılar, tırmanabildiğimi görünce de dağcılık yapmama izin verdiler. Bugün ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları Kolu Onur Üyesiyim.

Nasıl milli sporcu oldunuz?
2002’de Görme Engelliler Spor Federasyonu Başkanı Asaf Avcı’ya kendimi tanıttım ve New York Maratonu’na katılmak istediğimi söyledim. Yardımcı oldu. 2005’te de Japonya Dünya Körler Maratonu’na gönderildim. Yurtdışında iki kez Türkiye’yi temsil ettiğim için bana milli sporcu belgesi verdiler.




“Anne-babamın yaşayıp başarılarımı görmelerini isterdim”

Gözlerinizi kaybettiğinizde hayata küsmediniz mi?
Hayır. Hayata olduğum yerden devam etmeyi seçtim. Körler Rehabilitasyon Merkezi’ndeki psikolog görme engellilerde “şok dönemi” arıyordu. Bende bulamadı ve kendisi şoka girdi. Kör olmanın ağır yükü altında ezilmedim.

Ailenizin tutumu nasıldı?
Babam sürekli ağlardı. Ablam Nazile mantıklıydı. Beni hep destekledi. Körler Rehabilitasyon Merkezi’ne gitmemde yardımcı oldu. Orada baston kullanmayı, kabartma yazıyı, özellikle de kimseye muhtaç olmadan yaşanabileceğini öğrendim. Ablamla üniversiteye de beraber hazırlandık. 1989’da ODTÜ’ye, ilk tercihim Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne girdim. İki yıl okuduktan sonra Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’ne geçiş yaptım, “şeref öğrencisi” olarak mezun oldum. Ancak başvurduğum fabrikada beni santral görevlisi yaptılar. “Sen yapamazsın” önyargısı beni hırslandırdı. “Engelliler de başarabilir” pankartlarıyla dağlara tırmanarak sesimi duyurmaya çalıştım.

Aileniz sizi vazgeçirmeye çalışmadı mı dağcılıktan?
Hayır ama annem ben dağlara giderken hep arkamdan ağlardı. Merak ederdi. Artık hayatta değiller. Bugün bir engelli olarak bütün bu başarılarımı görmelerini çok isterdim.