Türkiye’nin ilk görme engelli milli atleti ve dağcısı Necdet Turhan geçtiğimiz ay gerçekleştirdiği Mont Blanc tırmanışı öyküsünü sizlere şöyle anlatıyor;
2002 Yılında New York Maratonu ile başlayan Beş Kıta projemin maratonlar bölümü ardından dağlar serisinde üçüncü kıta olan Avrupa’da Mont Blanc tırmanışı için Cenevre’ye uçuyoruz. Tırmanış öncesinde konaklayacağımız Fransa’nın Chamonix Kasabası Cenevre’ye hayli yakın.
Cenevre Havaalanı’nda uzun kaya tırmanıcısı dostumuz Michael Piyola karşılıyor bizleri. Michael’in evinde birkaç saat soluklandıktan sonra ekibimize tahsis ettiği arabası ile İsviçre’den Fransa’ya geçip Chamonix’e yerleşiyoruz. Tarih; 2 Ağustos 2010.
Ünlü bir doğa sporları merkezi olan Chamonix kökleşmiş bir doğa sporları kültürüne ve 1902 yılında kurulmuş bir dağcılık okuluna sahip, dağcılığın ilk başladığı yer olarak kabul ediliyor bu kent.
Chamonix’de Yapılan değerlendirme ve hazırlıklar ardından 3 Ağustos sabahı Nevzat Öntaş, Mustafa Kalaycı, Haldun Ülkenli ve Öztürk Kayıkçı’dan oluşan ekibimiz ile Ayşe Arman, Bursa Nilüfer Belediyesi ve North Face Firması tarafından desteklenen tırmanışımıza başlama kararı alıyoruz. Tırmanış, dişli trenden indiğimiz 2000 m. noktasından başlıyor. Hedefimiz ilk gün yaklaşık 1200 m. yükselerek Teterousse Dağ Evi’ne ulaşabilmek. Tüm Mont Blanc tırmanıcıları rotada var olan iki dağ evinden yararlanıyorlar zirveye ulaşabilmek için.
Ekip düzeni oluşturuyoruz. Önde giden arkadaş, sesine yoğunlaşıp takip ettiğim çanımı taşıyor. Yer yer dik kayalardan, bazen patikalardan, bazen de uçurum kenarlarından geçerek yükseliyoruz. Uçurum kenarlarından geçerken, kayalara “bold” dediğimiz metal çiviler ile sabitlenmiş çelik tellerden emniyetimi alarak yürüyorum.
Akşama doğru ilk dağ evine ulaşıyoruz, hayli yorgunum. Bilhassa son yarım saat içerisinde yorgunluğum artıyor. Bunda giderek ağırlaşan sırt çantamın payı büyük. Hava şartlarının olumsuzluğu nedeniyle iki gün kalacağımız dağ evine yerleşiyoruz. Yağmur olarak başlayan yağış kara dönüyor…
Kar yağışının güzelliğini anlatıyor arkadaşlar bana. Kar bazen kelebekler misali savrularak bazen de bulgur taneleri misali serpilerek düşüyorlar. Bir yandan da stres duyuyorum bu durumda tırmanışımızın akıbeti ne olacak diye. ODTÜ Dağcılık Kolu Antrenörü ve faaliyet sorunlusu Nevzat Öntaş camdan dışarıya, tırmanmamız gereken dik kaya etaplarına bakarak konuşuyor; “İşimiz çok zor…”
Ertesi sabah kar yağışının durduğunu görüyoruz, kayaların sivri uçları dışında her taraf bembeyaz. Fakat dağcılık tekniği anlamında riskli bir beyazlık bu. Zira yeni yağan kar un misali tozak konumda. Kazma tutmuyor, gerektiğinde emniyet almak pek mümkün değil.
İp birliği oluşturup ortalama yarım saat içinde ilk kaya bloğunun altına geliyoruz. Kaya kar ve buz kaplı. Nevzat Öntaş “Dönmeliyiz!” diyor. Fakat tehlikeyi görebilmem için ilk etabı deneyebileceğimi söylüyor. Sol taraftaki sabit hattan emniyet alarak tırmanıyorum. Ayaklarımdaki grampon dediğimiz metal aparatlar ile kayaya tutunmakta zorlanıyorum. Miks tırmanış denilen kar, buz ve kaya koşullarında dokuz on kaya etabı geçmemiz gerekiyor ve bunlardan beş altısı daha tehlikeli. Karın toz oluşu ve kazma tutmayışı tehlikeyi daha da artırıyor.
3500 m. noktasından dönüyoruz, bizim dışımızda dönme kararı alan başka ekipler de var. Bu kez rotamız 300 m. altımızdaki Teterousse Zirvesi. Bu Zirve’de “YAŞAMI SEVMEK İÇİN YÜREK BAŞARMAK İÇİN EMEK GEREK” ve “DAĞA GÖZ DEĞİL YÜREK TIRMANIR” yazılı pankartları ve Türk Bayrağı açarak dönüşe geçiyoruz. Büyük bir deneyim oluyor benim için Mont Blanc etkinliği. Chamonix’te kalan üç arkadaşımızdan daha sonra dönüş kararı aldığımız kayalık bölgede iki dağcının düşüp vefat ettiğini öğreniyoruz.
24 Eylül Cuma Cumhuriyet Gazetesi Ankara Eki Engelsiz Yaşam
(Engelsiz Yaşam konusunda görüşlerinizi paylaşmak için: http://www.facebook.com/pages/Engelsiz-Yasam)
Necdet Turhan
www.necdetturhan.com
Fotoğraflar: Öztürk Kayıkçı